Öğrenilen mi Yoksa İstenen Meslek mi?
Yapılan araştırmalar çalışan birçok kişinin aslında aldığı eğitim ile alakalı bir işte çalışmadığını gösteriyor. Mühendislik okumuş yöneticiler, güzel sanatlar okuyan muhasebeciler, reklam üzerine eğitim alan ancak fabrikada çalışanlar… Peki, çalışanları eğitimini aldıkları meslekler dışında çalışmaya iten temel faktörler neler? Uzun yıllar dirsek çürüttükleri okul sıralarında öğrendiklerinin tamamı boşuna mı gitmiş oldu. Eğitimsiz insan sadece maddi anlamda değil, imaj açısından da hoş olmayan durumlarla karşılaşacağından başlangıçta alınan mesleki eğitim bir alanda uzmanlaşma çabasıdır. Kadercilik Türk toplumunun yapısında var, bu büyük bir gerçek.
Ben şu alanda okuyayım da bakalım hayat neyi getirir düşüncesi neredeyse herkeste var. Bu tablonun oluşmasında sadece aldıkları eğitimin aksi yönde meslek seçen insanlar mı suçludur. Akla gelen başka bir soru ise kişi meslek seçimi yapabilir mi, yoksa şartlar onu bir mesleği icra etmeye iter mi. Ülkemizde mesleğe yönelik eğitim verme çabaları her dönmede olmuştur. Küçük yaştaki öğrencilere hep ne olacaksın diye sorar büyüklerimiz ancak istedikleri mesleği yapabilmelerine imkân vermemektedirler.
Ortaöğretimde sayısalcı ya da sözelci olmak aslında kişinim eğitimini alacağı meslek hakkında ipuçları vermektedir. Sayısal alanda daha başarılı olan öğrenciler özellikle de mühendislik bilimlerini üniversite kapısında tercih edebiliyorlar. Sadece mühendislik ile sınırlamamak gerekir tabii ki. Yeterli düzeyde sözel bilginiz de varsa eşit ağırlıklı diye tabir edilen işletme iktisat gibi bölümlere yerleşebilme olasılığınız yüksek olur. Ancak sayısalınız yeterli düzeyde değil ise geriye sözel yeteneğinize göre öğrenci alımı yapan edebiyat, tarih gibi bölümler kalıyor. Ancak altını çizerek belirtmekte fayda var, bu bölümler için de az da olsa sayısal bilgiye ihtiyacınız olacak. Üniversite sınavı da Belirli bir sayıda sayısal soru çözmemiş olmanız demek, birçok alan seçiminde işe yarayacak puan hesaplamanızı kötü bir tabloya çevirecektir. Moralinizi bozmanız sizi daha çok çalışmaya sevk edecek ise biraz daha tabloyu karartalım isterseniz. Sizinle beraber milyonlarca kişi o sınava giriyor ve hepsinin de aklında en yüksek makamlara gelmelerine vesile olacak bölümler var.
Eğitimde eşitlik gerçekten var mıdır?
Anadolu’nun en ücra köşesinde eğitim alandan tutun da, büyük şehirlerdeki en ünlü kolejlerde eğitim alan, hatta bununla da yetinmeyip özel hocalardan dersler alan öğrenciler sınav günü geldiğinde aynı soruları cevaplamak zorunda kalıyorlar. Ebetteki eğitimde eşitlik ilkesi gereği olması gereken de budur. Ancak o sorulara cevap verirken akıtılan ter de şüphesiz ki çok önemli. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle yarım yamalak diye tabir edeceğimiz eğitimi alan öğrenci ile her türlü imkânlar eşliğinde eğitim almış öğrenci aynı yarışa giriyor. Haliyle ortaya tezat bir tablo çıkması kaçınılmaz oluyor. Ancak unutmamamız gereken bir nokta daha var ki o da maddi imkânları son derece yerinde olan her öğrenci mutlak başarılı olacak diye bir kaide yok.
Haliyle eğitim sistemi herkes için aynıdır madem ve mademki sınavda sorulan sorular da aynıdır, burada öğrencinin kişisel yetenekleri ve öğrenme becerisi devreye girecek demektir. Sınav neticesinde Anadolu’nun ücra köşesinde bin bir güçlükle okuyan öğrencinin, örneğin İstanbul gibi büyük bir metropolde, en iyi üniversitede okuma ihtimali de oldukça yüksek. Çobanlıktan cumhurbaşkanlığına uzanan hayat hikâyesi ülkemiz tarihinde malumunuz. Bu da demek oluyor ki, imkânsızlıklar öğrenciyi yıldırmamalı, büyük hedefler koymasından ve o hedeflere doğru çalışmasından alıkoymamalıdır. Unutmayalım ki, devlet bu imkânı veriyorsa başaramayacaksınız diye bir kaide yok.
Üniversite eğitiminde karşılaşılan zorluklar
Büyük yarışı geçip bir bölüme yerleşen öğrenci için başka bir maraton başlıyor demektir. Hele ki yaşadığı şehirden farklı bir şehirde üniversite eğitimi alacak ise, barınma yeme içme gibi sorunlarla karşılaşacak demektir. Devletin ya da özel kuruluşların sunduğu yurt imkânından faydalanmak istemeyen öğrenci, birkaç arkadaşı ile birleşip ev tutma yoluna da gidebilir. Bunun maliyeti de nispeten yurt imkânına göre tuzlu olacaktır tabi. Düzenli olarak yemek hazırlamak, evi temizleyip toparlamak, elektrik, su, doğalgaz gibi faturaları takip edip ödemek yurtta kalanlardan daha fazla sorumluluk altına gireceğiniz anlamına gelmektedir. Ama özel ev tutmanın avantajları da tabii ki var. Şöyle ki, istediğiniz saatte eve girip çıkma, dışarıdan arkadaşlarınızla evde partiler verme, dekorasyonuna kendiniz karar verme ve en önemlisi istediğinizi yiyip içme…
Ayrı bir şehirde eğitim alıyor olmanız zaten psikolojik olarak sizi olumsuz etkileyebileceği için, rahat bir ortamda barınma önceliğiniz olmalıdır. Ailenizi özlemeniz, arkadaşlarınızdan ayrı kalmanız ve yepyeni bir düzen kuruyor olmanız zaten sizi büsbütün yoracaktır. Eğitim süresi de göz önüne alındığı zaman, en rahat edeceğiniz barınma yolunu tercih etmeniz yararınıza olacaktır. Ancak ailenizin bütçesi buna imkân vermiyorsa, eğitim hayatınızın dışında kalmak şartıyla part time olarak adlandırılabilecek işlerden de gelir sağlayabileceğinizi unutmayın.